Coğrafyamız
Musul’daki asıl savaş
Gerçekten DEAŞ Musul operasyonuyla yok edilebilir mi? Daha da önemlisi bu savaşın arkasındaki niyet gerçekten DEAŞ’ı bitirmek mi? Önümüzdeki gün ya da haftalarda DEAŞ, belki kentten çıkarılacak. Ama görünüşe göre Musul üzerindeki mücadele daha uzun soluklu olacak.
Irak ordusu, peÅŸmerge ve koalisyon güçleri DEAÅž’ın yaklaşık iki yıllık Musul hakimiyetini sona erdirmek için harekete geçti. SavaÅŸ uçakları üslerinden kalkarak kara kuvvetlerinin önündeki direnç noktalarını bombalarken, silahlı unsurlar kentin etrafında haftalar öncesinden kurulan çemberi daraltmaya baÅŸladı. Hedef, sözde hilafet ilan eden, Irak ve Suriye baÅŸta olmak üzere OrtadoÄŸu, Afrika ve Avrupa kentlerini teröre boÄŸan kanlı terör örgütü DEAÅž’ı Musul’dan çıkarmak ve yok etmek. Peki gerçekten DEAÅž bu operasyonla yok edilebilir mi? Bizi farklı bir senaryo mu bekliyor? Daha da önemlisi bu savaşın arkasındaki niyet gerçekten DEAÅž’ı bitirmek midir? Yoksa baÅŸka düşünceler de var mıdır? Tartışılması gereken budur. Musul, üzerindeki yüz yıllık hesap bir yana yakın tarihin önemli kavÅŸak noktalarından biri oldu. Musul ABD’nin büyük yatırım yaparak, siyasi riskler alarak gerçekleÅŸtirdiÄŸi Irak operasyonunun çıkmaza girmesine yol açan bir meseledir. Bunu elde tutalım. Gelelim DEAÅž meselesine...
Musul: Sünni direnişinin kalesi
DEAÅž 2014’ün Haziran ayında küçük sayılabilecek silahlı bir grupla Irak’ın Dicle nehri üzerindeki Sünni Arap kentlerini adeta Nazilerin ünlü yıldırım harekatı (Blitzkrieg) ile 20 gün içinde peÅŸ peÅŸe düşürebilmiÅŸti. Sayıları 15 bini ancak bulan bir gücün yüzbinler hatta milyonlardan oluÅŸan nüfusu elinde tutması sıra dışı bir olaydı. “Terör örgütünün temizlenmesi için iki yıl beklenmesi gerekir miydi?” bu, ayrıca tartışılması gereken bir soru. Ancak Musul operasyonunun süresi ve arkasındaki plan hakkında fikir vermesi bakımından burada bunu sormakla yetinelim. Hafızaları tazelemek, Musul’daki asıl mücadeleyi anlamak için ÅŸunu da hatırlatmak gerekiyor. Amerikan Ordusu Irak’ı iÅŸgal edip Saddam Hüseyin’i devirdikten sonra direniÅŸ BaÄŸdat’ın kuzeyinden Musul’a uzanan hat üzerindeki “Sünni üçgeninde” baÅŸladı. ABD’nin Irak’ta bataklığa saplandığı yer burasıydı. Eski Baasçılardan ve Amerikan karşıtlarından oluÅŸan küçük gruplar bomba yüklü araçlarla, keskin niÅŸancılarla Amerikan ordusuna burada kan kusturdu. ABD 10 yıl içinde 4 binden fazla kayıp verdi. Sakat kalan, yaralananların sayısı 30 bini aÅŸtı. DireniÅŸin savaÅŸ alanı El Anbar vilayeti beyni ise Musul’du. Musul Amerikan yönetiminin Basra Körfezi’ndeki hakimiyetini güçlendirme çabalarının bir parçası olan Irak iÅŸgalinde Washington için iÅŸleri yokuÅŸa süren noktaydı. Dünya siyasetinin çarklarının döndüğü, dev bir savaÅŸ makinesinin merkezi sinir sisteminin yer aldığı Washington’un karşısında atölyelerde yapılan patlayıcılarla savaÅŸan bir Musul vardı. ABD için Musul’u kontrol altına almak en önemli meseleydi. Ä°ÅŸgalden sonra Amerikan yönetiminin Irak ile ilgili planı, Baas’ı tasfiye edip Irak Sünnilerini yönetimden uzaklaÅŸtırmak, ülkeyi Åžii-Kürt dengesi kurarak yönetmekti. ABD BaÅŸkanı Bush, 1 Mayıs 2003’te Amerikan uçak gemisi USS Abraham Lincoln’e inerek meÅŸhur “görev tamamlandı” açıklamasını yaptığında ABD’nin Irak’taki savaÅŸ kaybı sadece 139’du. Ancak bu konuÅŸma aslında Irak direniÅŸi için bir milat oldu. Iraklı Sünniler, petrol ve doÄŸal gaz gibi zenginlikler bulunmayan Irak’ın batısındaki kendi bölgelerine itildiklerinde çok geçmeden baÅŸlarına geleceÄŸi anladılar. Irak’ın Åžii ve Kürt bölgelerinde bulunan petrol ve doÄŸal gazdan pay alamayacak ve mahrum bir hayata mahkum edileceklerdi. Devlet kadrolarında yer bulamayacak, beÅŸinci sınıf insan muamelesi göreceklerdi. Gelecekleri karanlıktı. Bu gerçeÄŸi gören Sünniler kurtuluÅŸ için çareyi yeniden BaÄŸdat’a egemen olmaya çalışmakta buldular. Baas’ın eski komutanları Amerikan iÅŸgaline karşı direniÅŸ örgütlemeye çalıştılar. BaÄŸdat, Bakuba, Ramadi, Felluce kısa zamanda Amerikan askerleri için cehenneme dönüştü. Kuzeydeki Musul kenti iÅŸte bu direniÅŸin kalesi, eski Baasçılar ve direniÅŸ liderleri için adeta bir kurtarılmış bölge haline geldi. Saddam Hüseyin’in iki oÄŸlu 2003 Temmuz’unda Musul’da üslendikleri evde katledildiler. Irak eski BaÅŸkan Yardımcısı Taha Yasin Ramazan da ve pek çok Iraklı eski komutan ve yönetici Musul’da iÅŸgal güçlerinin eline düştü.
Ensar el Ä°slam, Ensar el Sunna Ordusu gibi örgütler, direniÅŸ örgütleri, daha sonra giderek radikalleÅŸen gruplar Musul’da üslendi. El Kaide gibi terör örgütleri de Amerikan karşıtlığını ve iÅŸgale direniÅŸ söylemini kullanarak buradan çok sayıda adam devÅŸirdi. Musul 2000’li yıllarda defalarca dünyanın en tehlikeli kentleri sıralamasında üstlerde yer aldı. Bazı mahallerine girmek mümkün olmadı. Uzun sözün kısası Musul mevcut yapısı ve anlayışıyla DEAÅž ‘tan temizlense bile ABD’nin Irak’ın tamamını Åžii hegemonyasına sokmaya dönük planlarına direniÅŸin kalesi olarak kalmaya devam edecek. Ä°ÅŸte tam bu noktada mezhep çatışması, kentin demografisinin deÄŸiÅŸtirilmesi ve Türkiye’nin itirazları öne çıkıyor.
ABD ve Irak merkezi hükümeti için Musul’daki Sünni yapıyı kırmak iÅŸte bu nedenle önemli. Ãœstelik sadece ABD deÄŸil Ä°ran da aynı çizgide. Ä°ran DoÄŸu Akdeniz’e uzanan bir Åžii hilali kurmayı önemsiyor. Böylece Türkiye’nin hem askeri açıdan hem de enerji jeopolitiÄŸi mücadelesinde etkisi kırılmış olacak. Güneye iniÅŸ yolları kapanan Türkiye ne enerjide transit ülke iddiasını sürdürebilecek ne de Suriye’de Fırat Kalkanı operasyonu ile gösterdiÄŸi gibi askeri gücünü kullanarak bölgede söz sahibi olabilecek. Bu Tahran için önemli. Fırat Kalkanı operasyonuna sürpriz bir ÅŸekilde yakalanarak Suriye ile ilgili planları da sarsıntı geçiren ABD için de durum farklı deÄŸil. Bu dengeye bir de Kürtleri katmak gerekiyor. Bu planlar içinde kapana kısıldığını gören Bölgesel Kürt Yönetimi lideri Barzani Ankara ile yakınlaÅŸtı. Ä°ran destekli Talabani’nin KYB’si, Goran ise karşı cephede yer alıyor. Terör örgütü PKK ve uzantısı PYD de ABD’nin desteÄŸiyle bu karşıt cephedeki yerini alıyor. BaÄŸdat’taki merkezi hükümet de Ä°ran ve ABD’nin desteÄŸiyle, siyasi gücü Sünnilerle paylaÅŸmamak için Musul’daki yapıyı deÄŸiÅŸtirmeye kararlı görünüyor. Bunun altyapısı 2006’daki Samarra saldırısıyla baÅŸlayan mezhep savaşıyla kuruldu. Katliamlar BaÄŸdat’ı bir Åžii kentine çevirdi. Kerkük Kürtlerin 600 bin Kürt’ü getirip yerleÅŸtirmesiyle benzer bir nüfus oyunu sürecinden geçti. Musul için aynı ÅŸey neden olmasın? Irak Ordusu ve HaÅŸdi Åžaabi ya da PeÅŸmerge veya PKK uzantıları geçmiÅŸteki sicillerine bakıldığında nüfus yapısını deÄŸiÅŸtirmek, insanları göçe zorlamak için her ÅŸeyi yapmaya hazır görünüyor.
Irak’ta siyaset silahla yapılıyor. Her siyasi parti ve liderin silahlı bir grubu var. Mukteda El Sadr’ın Mehdi Ordusu, El Hakim’in Bedir Tugayları, Kürtlerin PeÅŸmergesi. Ä°ran destekli HaÅŸdi Åžaabi ve diÄŸerlerini de unutmamalı. Musul’da DEAÅž sonrası hedef, kentin yapısını deÄŸiÅŸtirmek, Sünnileri devre dışı bırakmak böylece ABD ve Ä°ran’ın dizaynlarına karşı ileride geliÅŸebilecek itirazları ÅŸimdiden susturmak, yok etmek. Siyasetin silahla yapıldığı bir yerde Sünni siyasetin de ne yazık ki buna ihtiyacı var.
Türkiye faktörü
Bu açıdan bakıldığında Türkiye’nin Musul’da masada ve sahada olma gayreti bir seçenek deÄŸil bir mecburiyettir. Bu tarihsel, irredantist(yayılmacı), mezhepçi ya da milliyetçi bir yaklaşım deÄŸil jeopolitiktir, reelpolitiktir. BaÅŸika’da yetiÅŸtirilen güçler Musul’daki yerel siyasetin milis gücü olacak, diÄŸerlerine karşı denge getirecektir.
Türkiye Musul kaynaklı üç tehditle karşı karşıyadır: Birincisi terör örgütü PKK’nın dış destekle bölgede, Sincar’da ikinci bir Kandil kurma, Suriye’deki PYD koridorunu Kuzey Irak’ta da bir PKK koridoru kurarak Ä°ran’a uzatma düşüncesi. Bunun bir yönü de Erbil’de Barzani’yi devirmek, Kürt siyasetini Ä°ran/ABD nüfuzu altına almaktır. Türkiye’yi müttefiksiz, araçsız bırakmaktır. Türkiye BaÅŸika’daki, diÄŸer üslerdeki askeri varlığı ve Irak sınırına yığdığı güçleriyle karşılamıştır. Hava saldırılarıyla, askeri güç kullanarak pozisyonunu kabul ettirmektedir. Buradaki pozisyonunu kuvvetlendiren Fırat Kalkanı harekatıyla caydırıcılığını yeniden tesis etmesi olmuÅŸtur.
Ä°kinci tehdit göç ve mülteci baskısıdır. Daha acil bir konudur ve hali hazırda 3 milyon mülteci barındıran Türkiye için yeni maliyet yeni güvenlik sorunları anlamına gelmektedir. Türkiye bunun için Suriye’de yapamadığını Irak’ta yapmak zorundadır. Mülteci dalgasını Irak’ta karşılamak, kurulacaksa kampları burada kurmak ve insanları bir an önce evlerine salimen geri göndermek durumundadır. Hem insani görevini yerine getirmek hem de Musul’un demografisini korumak için bu ÅŸarttır.
Üçüncü tehdit stratejiktir ve yukarıda ifade edilen Ä°ran-Türkiye, Kürt jeopolitiÄŸi ve Irak Kürt Bölgesel Yönetimi’nin geleceÄŸi ile ilgilidir. Türkiye gerek Suriye’de gerekse Irak’ta kendi bölgesine hapsedilmek, Arap dünyası ve Basra Körfezi ile baÄŸlantısı kesilerek enerji ve ticaret alanlarında devre dışı bırakılmak isteniyor. Ayrıca Türkiye’nin Irak Kürt bölgesindeki zengin doÄŸal gaz ve petrol kaynağına eriÅŸimi de engellenmeye çalışılıyor. Türkiye’nin bunu kırmasının yolu Halep ve Musul ile baÄŸlarını sürdürmek, buradaki Sünni Arap-Kürt ve Türkmen dengeleri korunarak etkinliÄŸini yaÅŸatmak zorundadır. Fırat Kalkanı bunun önemli bir aracı oldu ve baÅŸarıya ulaÅŸmaya çok yakın. Musul’da da Türkiye diplomatik ve askeri elindeki tüm imkanları kullanarak politikasını kabul ettirmeye çalışmalıdır. Burada Türkiye’nin en büyük avantajı jeopolitik konumu, bölgeye yakınlığı, tarihsel ve sosyolojik baÄŸlarıdır. Ä°kinci bir konu siyasi iradenin saÄŸlamlığı, ülkenin bütünlüğüdür. Burada Türkiye’nin Kürt nüfusunu tehdit eden terör örgütü ile mücadelesi, halkın kalplerini ve zihinlerini kazanmaya çalışması da önemlidir. Üçüncüsü 15 Temmuz’da yaÅŸanan felakete raÄŸmen askeri gücünü sürdürüyor olmasıdır. Önümüzdeki gün ya da haftalarda DEAÅž, belki kentten çıkarılacaktır. Ama görünüşe göre Musul üzerindeki mücadele daha uzun soluklu olacak.
Dr. Bora Bayraktar / Kültür Üniversitesi Öğr. Gör. - Gazeteci
Henüz yorum yapılmamış.